Güzellikten, aşktan, onun yüzünden çekilen acılardan, şaraptan, eğlenceden söz eden Divan Edebiyatı nazım şeklidir. Gazelin özelliklerini maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz.
1- Beyit sayısı 5 ile 15 arasında değişir. ama genelde bu sayı 5, 7, 9 beyittir.
2- İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Gazelin kafiye düzeni (örgüsü) şöyledir; aa, ba, ca, da, ea, fa
3- Gazelin ilk beytine matla(doğuş yeri) denir.
4- Gazelin son beytine makta (bitiş, kesiliş yeri) denir.
5- Şairin isminin geçtiği beyte taç beyit denir.
6- Gazelin en güzel beytine beytü’l-gazel denir. Bu beyte Şah beyit de denir.
7- Gazelde genelde anlam bütünlüğü aranmaz, anlam beyitte tamamlanır.
8- Bir gazelin bütününde aynı konu işleniyorsa, böyle gazellere yek-ahenk gazel denir.
9- Bütün bir şiirin aynı söyleyiş güzelliğine sahip olduğu gazellere yek-âvâz gazel denir.
10- Divan edebiyatı şairleri bütün maharetlerini gazelde ortaya koyarlar. Büyük şair olmanın en büyük ölçütü gazellerdir.
11- Gazelde konu aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabıdır.
12- Bazı gazellerin matladan sonra gelen beyitlerinde mısralar ortalarından bölünebilir. Bu durumda gazele iç kafiye hakimdir. Böyle gazellere musammatgazel denir.
13- Aruz ölçüsüyle yazılır.
14- Fuzûlî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galip, Taşlıcalı Yahya Bey vb. gazelin önemli isimleridir
Aslı Arapça olan gazel sözcüğü; kadınlarla, sevgi üzerine arkadaşlık, ahbaplık etmek demektir. Edebiyat terimi olarak da, güzellikten, aşktan, onun yüzünden çekilen acılardan, içkiden söz eden küçük şiir anlamına gelir. Divan Edebiyatı'nın en ilgi çekici en çok sevilen şiirleri, bu alanda verilmiştir.
Ozanın ele aldığı aşk teması, bazen Tanrısal, bazen de salt dünyaya ait bir nitelik taşır fakat , her iki yolda da, âşıklar için, hayran olunan güzelliğe ulaşmak nasip olmaz, düşüncesi egemen olduğundan, ozanın çektiği türlü acılar da, gazelin konusu içine girer. İçkiye gelince, bu da aşk gibi, iki özellik gösterir. Biri, zevk ve eğlence meclislerinde, meyhanelerde, elden ele dolaşan kadehlerle içilen, bildiğimiz kırmızı renkli şaraptır. Diğeri ise, aşkın sembolüdür. Onu içen âşıklar, kendilerini kaptırdıkları güzelliğin sarhoşudurlar.
Gazel arasında, öğretici bir nitelik taşıyanlar varsa da; bunlar, hem sayıca azdır, hem de şiir bakımından zayıf durumdadırlar.(Nâbi'nin bazı gazellerinde görüldüğü gibi). Zaten gazel denilince de; akla, ilk olarak aşk şiiri gelir (Halk Edebiyatı'ndaki Koşma gibi).
Gazeller kasidelere göre, daha içten, daha etkileyici eserlerdir. Çünkü bunlarda, devrin büyüklerine sunulan övgülerden beklenecek, maddeye ya da mevki elde etmeğe dayanan bir çıkar düşüncesi yoktur. İstenen, yalnız sevgilinin merhametidir ki; o da, hiçbir zaman ele geçmez. Çünkü yine pek az müstesna ile; sevilen, daima zalim; seven ise, bitip tükenmez acılar içinde kıvranmağa mahkûmdur; fakat unutmamak gerekir ki; gerçeğe aykırı olan böyle duruma rağmen, aşk duygusunun dile getirilişi, gazel edebiyatımızın usta ozanları elinde, pek ince, pek derin bir anlatım gücüyle, gerçek şiir seviyesine ulaşabilmiştir.
Divan Edebiyatı'nda, gazelin beyitleri arasında anlam birliği bulunmalıdır, diye bir koşul yoktur. Çoğu kez, her beytin, tek başına güzel olmasıyla yetinilir. Hattâ Namık Kemal, böyle bir anlayış içinde verilmiş örneklere, haklı olarak; "Parça bohçası" demiştir. Yalnız, dikkat edilirse, Ali Şir Nevâi, Fuzûlî, Bâki, Nâilî, Nedim gibi usta ozanların gazelleri arasında, verilen yargının aksine, bir anlam bütünlüğü gösteren örneklere de rastlamak mümkündür ki, bunlar da aslında, onların en değerli şiirlerini teşkil ederler.
Gazel Araplara ait bir nazım biçimidir. Müslümanlıktan önce yetişen ozanlar tarafından aşk duygularını dile getirmek için yazılan bu tip şiirlerin, o zamanın, kadın-erkek yaşayışındaki özgürlük içinde, iyi karşılandığı; fakat sonradan, yeni dinin ortaya attığı sıkı ahlâk kuralları yüzünden eski önemini yitirdiği, hattâ gazel yazanların ağır cezalara çarptırıldıkları, bilinen bir gerçektir. Yalnız, bu yasak devri çok uzun sürmemiştir. Emeviler zamanında gelişen saray hayatının zevk ve eğlence meclislerinde, müzikle birlikte, şiir zevki de tekrar canlanmış, ozanlar da yeniden gazeller yazmağa başlamışlardır.
Bu nazım biçimi, Müslümanlığın yayılışı sıralarında, İran'a da geçmekte gecikmemiş (Sâmanoğulları devri, X. y.y. ) orada da büyük bir ilgi görerek, kısa zamanda, yaygın bir hal almıştır. Hattâ daha sonra, İran'lı ozanların bu tip şiirleri, Farsça yazılmış olmalarına rağmen, Gazneliler devrinde (XI. y.y.), Türk saraylarında bile, geniş bir ilgi toplamıştır. İran Edebiyatı'nın en ünlü gazel ozanı Şirazlı Hâfız'dır.
Gazelin, Türk edebiyatına girişi, Anadolu Selçukluları zamanına (XII. y.y.) rastlar; ilk temsilcisi de, Hoca Dehhânî'dir. İran'da olduğu gibi, bizde de, kısa denilebilecek bir süre içinde, en çok sevilen bir nazım biçimi durumuna geçmiştir.
Önceleri, İranlı şairlere benzemeyi, ulaşılacak amaç sayan şairlerimiz, sonradan (XV. y.y.), yabancı etkilerden büsbütün sıyrılamamakla birlikte, yazdıklarında yine de bir kişilik göstermeyi başarmışlar, hattâ hayran oldukları Fars sanatçılarıyla boy ölçüşecek durumda bulunduklarını sık sık tekrarlamaktan çekinmemişlerdir.
Gazel edebiyatımızın en usta sanatçıları, Ali Şir Nevâî, Fuzûli, Bâki, Şeyhülislâm Yahya, Nâili ve Nedim'dir.
Tanzimat Edebiyatında ise, kaside gibi, bu nazım biçimi de iç bakımından değişikliğe uğrayarak, toplum sorunlarını dile getiren bir araç halinde kullanılmağa başlanmıştır. Ziya Paşa'nın "Gördüm", Namık Kemal'in "Rağmına, Lâzımsa" redifli gazelleri, sözlü edilen yeniliği, en iyi gösteren örneklerdir.(Gazel alanında, bir yandan yeni anlayışa göre örnekler verilirken, öte yandan, Hersekli Arif Hikmet, Lefkoşalı Galip, Naci gibi ozanlarımız, eski edebiyatın geleneklerine bağlı kalmakta devam etmişlerdir).
Servet-i Fûnuncular, Batılılaşmayı daha geniş ölçüde benimsedikleri için, gazele hiç ilgi göstermemişlerdir. Millî Devir Edebiyatı'na gelince, orada Yahya Kemal Beyatlı, kendi deyimiyle "Eski şiirin rüzgârıyla" verdiği örneklerde (Yeniçeri'ye Gazel, Mahûrdan Gazel,), ona yeni bir ruh, yeni bir değer kazandırmak istemiş; fakat bunlar da, Gazel Edebiyatı'nın son örnekleri olarak kalmışlardır.
Kıldı zülfün tek perişan hâlimi hâlin senin
Bir gün ey bidert, sormazsın nedir hâlin senin
Gitti başından gönül ol servkaddin sayesi
Ağla kim ibdara tebdil oldu ikbali senin
Ziynet için cism divarında etmezdim yerin
Çekmeseydi aşk, can levhinde timsalin senin
Tiz çekmezsin cefa tigın beni öldürmeğe
Öldürür bir gün beni âhır bu ihmalin senin
Garkı hûnabı ciğer kılmış gözüm merdümlerin
Arzuyu hâli müşginü rühu âlin senin
Dâmgâhı aşktan tut bir kenar ey murgu dil
Sınmadan sengi melâmetten perü bâlin senin
Sayeveş çoktan Fuzuli hâkipayın yaslanır
Ol ümid ile ki bir gün ola pamalin senin
Fuzuli
Hevesi tirü keman çıkmadı dilden asla
Navegi gamzei dilduz ile ebru yerine
Gardeni tevseni zibada kutası dilbent
Bağladı gönlümüzü zülf ile giysu yerine
Severiz esbi hünermendi sebareftarı
Bir perişekl sanem bir gözü ahu yerine
Gönlümüz şahidi zibayı cihada verdik
Dilberi mahruhü yârı periru yerine
Seferin cevri çok ümmidi vefa ile veli
Olduk aşüftesi bir şuhu cefacu yerine
Olmuşuz can ile billâh <<Gazayi>> teşne
Kanını düşmanı dinin içeriz su yerine
Gazi Giray
Bu gazel, eski Kırım hanlarından "Gazi Giray" ındır. 1587 senesinde hanlığa nasbolundu. Hem âlim, hem bahadır, hem şair bir zatti. İncelediğimiz gazeli vicdanlara şecaat duygusu aşılayan canlı, müstesna bir şiirdir. Şair 1607'de vefat etmiştir. Kırım, "Bahçe saray" da metfundur.
Yorum Gönder