Pages

Tekke Edebiyatı - Tasavvuf Edebiyatı


Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet'in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır. 
En belirgin özellikleri şunlardır:
1) Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.
2) Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir. 
3) Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir. 
4) Nazım birimi genellikle dörtlüktür. 
5) Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır. 
6) Şiirlerin çoğu ezgilidir.
7) Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir. 
8) İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. 
9) Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir. 
10) Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
Yüzyıllara göre Tekke Edebiyatını en önemli temsilcileri şunlardır:
12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi
13.yy.: Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14.yy.: Kaygusuz Abdal
15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16.yy.: Pir Sultan Abdal
17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18.yy.: Sezai
19.yy.: Kuddusi, Turâbi

TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ/BİÇİMLERİ

Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları işleyen ilahi, nefes, deme, sathiye ... gibi ürünler nazım biçimi değil, birer nazım türüdür. Çünkü bunlar da koşma tipi nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün genellikle 7, 8 ve 11'li kalıplanyla söylenir. Söz konusu türlerde dörtlük sayısı genellikle 3-7 dir. İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.

İlahi

Herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Allah'ı öven şiirlere denir. Daima özel bir ezgi ile söylenir.
Divan şiirindeki tevhit ve münacaatın Halk edebiyatındaki karşılığıdır. En ünlü şairi Yunus Emre'dir.
Değişik tarikatlara göre "demenefesâyin" gibi adlar alır. Şekil olarak Koşma biçimindedir. Yani dörtlüklerden oluşur. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Genelde 7'li hece ölçüsü kullanılır. Bazı ilahilerde aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.

Nefes

Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir. 
Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet ve Hz: Ali için övgüler de söylenir. 
Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar. 
Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.

Deme

Alevi-Bektaşi tarikatından tasavvuf şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine "deme" adı verilir. Genellikle 8'li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

Nutuk

Tekke Edebiyatı'nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir. 

Devriye

Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir.

Şathiye

Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır. Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal'dır.

İlahi Nedir?-İlahi Özellikleri

İlahi Nedir?-İlahi Özellikleri
İlahi Allah’ı övmek O’na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmıs makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.

İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakatilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.

İlahiler tarikatlere göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin Bektaşilerde nefes Alevilerde deme(deyiş)diğer tarikatlerde de cumhur ve ilahi adını alır.

İlahi nazım şeklinin öncüsü YUNUS EMRE’dir.Yunus Emre şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır.Hece ölçüsü kullanmıştır.11′li hece ölçüsünü kullanmıştır.Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.

1. Allah’ı övmek ve O’na yalvarmak için yazılan Allah sevgisiyle insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir.2. Özel bir beste ile söylenir.3. Hece ve vezninin 7’li 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenirler.4. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.5. Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.6. İlahi denince akla Yunus Emre gelir.


Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır. Mevleviler’de âyin Bektaşilerde nefes Aleviler’de demeGülşeniler’de tapuğ Halvetiler’de durak öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.


Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Yunus Emre

İlahi


İlahi, Allah’ı övmek, O’na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmış makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.
İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup, kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış, kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakat ilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.
İlahiler tarikatlara göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlarda cumhur ve ilahi adını alır.
İlahinin özellikleri şunlardır:
  • Kendine özgü bir ezgiyle okunur.
  • Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
  • Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11 ‘li kalıplar tercih edilmiştir.
  • Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
  • Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
  • İlahi denince akla ilk gelen Yunus Emre dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü kullanmıştır.11′li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
  • Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Yunus Emre’nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır.
Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme, Gülşenilerde tapuğ, Halvetilerde durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.
İlahi
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
 
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
 
Aşkın âşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
 
Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni
 
Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni
 
Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni
 
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları
Bana seni gerek seni
 
Yunus’durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni     
                               Yunus Emre

Türkü ve Özellikleri


Türkçe ait ürün anlamındadır.Türküyü oluşturan dize grupları arasında tekrarlardan kavuştak bölümleri vardır. Türküler ezgilerine göre adlar;uzun havalar,kırık havalar(oyun havaları). Konusuna göre ise ölüm,ayrılık,savaş,çocuk,doğa…türküleri olur.
Bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için Türkiye’nin sözlü geleneğinde en çok kullanılan ad Türküler dir. Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.
Türk halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Ezgisi yönüyle diğer halk şiiri türlerinden ayrılır. Türküler genellikle anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuş ve bunlar da anonimleşme eğilimine girmiştir. Türkü söylemeye “türkü yakmak” da denir. Türkü adı Türk sözcüğüne Arapça “ı” eki eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. “Türk’e özgü” anlamına gelir.
Türkü sözcüğü ilk kez XV. Yüzyılda Doğu Türklerince kullanılmıştır. Hikmet Dizdaroğlu, Anadolu’da türkünün ilk örneğini Öksüz Dede’nin verdiğini belirtir. Türküler genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla kıtalar halinde söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bend ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Türküleri kesin ayrıma sokmak güçtür. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir. Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır.
Ezgilerine göre türküler
* Kırık havalar: Usullü ezgilerdir. Alt türleri; türkü (genelde tüm kırık havalar için, özelde diğer türlerin dışında kalanlar için kullanılır), deyiş, koşma, semah, tatyan, barana, zeybek, horon, halay, bar, bengi, sallama, güvende, oyun havası, karşılama, ağırlama, peşrev, teke zortlatması, gakgili havası, dımıdan, zil havası, fingil havası dır.
* Uzun havalar: Usulsüz ezgilerdir. Alt türleri; uzun hava (diğer türlere girmeyenler için kullanılır), barak, bozlak, gurbet havası, yas havası, tecnis, boğaz havası, elagözlü, maya, hoyrat, divan, yol havası, yayla havası, mugam dır. Ayrıca gazeller de özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde halk arasında söylenmektedir.
Konularına göre türküler
Ninniler ve çocuk türküleri, tabiat üzerine türküler, aşk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri, tören türküleri, iş türküleri, acıklı olaylarla ilgili türküler, güldürücü türküler, karşılıklı söylenen türküler, oyun türküleri, ağıtlar.
Yapılarına göre türküler
* Mani kıt’alarından kurulu türküler: Birbirleriyle ilgili konularda söylenmiş manilerin sıralanarak ezgiyle okunmasından meydana gelir.
* Dörtlüklerle kurulu türküler.dörtlüklerle kurulu türküler adı üstünde dörtlüklerden oluşan türkülerdir.bu tür türküler de anonimdir.
Özellikleri:
1. Türkülerde konu zenginliği vardır. Aşk, ayrılık, ölüm, tabiat, kahramanlık, güzellik başlıca konularıdır.
2. Hecenin yedili, sekizli en çok da on birli kalıplarıyla yazılırlar.
3. Türküler genelde dörder mısralı bentlerden oluşur.
4. Bazıları koşma şeklindedir.
5. Bazı türkülerde her bendin sonunda aynı dize veya dizeler tekrarlanır. Bu tekrarlanan dizelere nakarat (kavuştak) adı verilir. Nakaratların völçüsü bazen ana bentlerin ölçüsünden ayrı olabilir.
6. Türkülerin kafiye örgüsü genelde şöyledir: “aaab cccb dddb”, “aaabb cccbb dddbb” veya “aaabcc dddbcc eeebcc” şeklindedir.
7. Türküler ait oldukları bölgelere göre adlar alırlar.
8. Genelde anonimdirler ama söyleyeni belli olan türküler de vardır.

TÜRKÜLERİN ÖZELLİKLERİ


Bir ezgi eşliğinde söylenen halk şiirlerine "türkü" denir. Türküler, adına "bent" denen 2-4 dizelik bölümlerden oluşur. Çoğu zaman bu bentler, ezgisi ve sözleri değişmeden tekrarlanan ve adına "kavuştak" denen dizelerle birbirlerine bağlanırlar. Kavuştaklar çoğunlukla 1-4 dizeden oluşurlar.

Halk arasında yakılan (yaratılan) türkülerin, yakıcısı (yaratıcısı) bilinmez.

Ölçü ve Uyak Düzeni: Türküler daha çok 7'li, 8'li ve 11'li hece ölçüleriyle söylenir. Kavuştak uyakları genelde kendi aralarında uyaklı olurken, bent uyakları değişiklik gösterebilirler.

Örnek:

Başı bölük bölük dumanlı dağlar __ a
Duman eylenir mi kar olmayınca __ b
Bana derler güzel gönlünü eyle __ c                BENT
Gönül eylenir mi yar olmayınca __ b

Dağlar yakışığı kar olmayınca __ b
Eller yakışığı yar olmayınca __ b                KAVUŞTAK

Çeşmenin başına inmez mi sandın __ d
Beni ağlattın da gülmez mi sandın __ d
Seni sevdiğime güvenmeyesin __ e                BENT
Senden başkasını sevmez mi sandın __ d

Dağlar yakışığı kar olmayınca __ b
Eller yakışığı yar olmayınca __ b                KAVUŞTAK

Her sabah her sabah esen ruzigar __ f
Kısmetim sıradan kesen ruzigar __ f
Yarin yanağından bir gül koparıp __ g                BENT
Getirip bağrıma basan ruzigar __ f

Dağlar yakışığı kar olmayınca __ b
Eller yakışığı yar olmayınca __ b                KAVUŞTAK


6+5=11 'li hece ölçüsüyle yazılan bu örnekte de görüldüğü gibi, bent aralarında tekrarlanan bu iki dizeli kavuştaklar, kendi aralarında uyaklıdırlar.

Konu: Türkülerin konularını çoğunlukla sevi, doğa, özlem, acı, güzellik, yiğitlik, ayrılık ve çeşitli yaşanmış olaylar, bir başka deyişle yaşamın kendisi oluşturur. Çünkü halk kendisini yani insanı, insanla-insanı, insanla-doğayı, insanın yaşam karşısındaki duruşunu çoğunlukla türküler aracılığıyla anlatmıştır. Bu da türkülere, öteki halk yaratılarında olduğu gibi etik, sosyolojik, psikolojik ve giderek de ekonomik bir boyut katar.

Örnek: "YOLCU İLE GELİN" türküsünün yalnızca şu dört bendinde bile bu boyutları açıkça görmek mümkündür.


Yolcu-  Pınar başında duran gelin
               Ellerin suya vuran gelin
               Her yiğide su veren gelin
               Gelin bir su ver içeyim

Gelin -   Pınar başında duramam
               Ellerim suya vuramam
               Her yiğide su veremem
               İn pınara iç efendim.

Yolcu -  Çıksam dağın yücesine
               Çadır kursam pecesine               
               Beşyüz altın gecesine
               Kondur beni allı gelin.

Gelin -   Çıksan dağın yücesine
               Seyran etsen pecesine
               Beşbin versen gecesine
               Konduramam yiğit seni.

Yolcu ile gelin arasında geçen bu karşılıklı konuşmada görüldüğü gibi etik değerler sınanmakta ve ekonomik güç karşısında bu değerlerin dayanıp dayanamayacağı denenmektedir. Psikolojik bir olgu olan paranın gücüyle kendine güven duygusu, sosyolojik ve etik değerleri sınamakta ve satın almayı denemekte; ama sonuçta başarılı olamamaktadır. Burada "gelin" namuslu, direşken, örnek bireyi temsil etmekte ve onun kişiliğinde, bu türkü aracılığıyla halka olumlu bir ileti (mesaj) verilmektedir.

Bu ileti özetle şöyledir: Paranın satın alamayacağı şeylerin başında "insanlık onuru" gelir-gelmelidir. Türkünün devamında görüyoruz ki, bu gelinin gurbette, yıllardır beklediği bir "hasret"i (eşi) vardır. Beklediği hasreti, yıllar sonra döndüğü için tanıyamadığı, işte bu yolcudur ve bu eş, kendisini tanıtmadan önce, genç karısını "namus sınavı"ndan geçirmektedir. Gelin bu sınavdan yüzakıyla çıktıktan sonra, kocası kendisini tanıtır ve mutlu sona ulaşılır (Bu namus sınavları ve kendisini sonradan
tanıtma, efsanelerde ve masallarda da çok görülen bir motiftir).

Türleri:

A. Konularına göre

a. Lirik türküler
1. Ninniler
2. Aşk türküleri
3. Gurbet, askerlik, hapishane türküleri
4. Ağıtlar
5. Öteki lirik (duygulu) türküler

b. Taşlama, yergi, güldürü türküleri

c. Halk anlatılarını konu alan türküler
1. Efsaneleri konu alan türküler
2. Kişileri konu alan türküler
3. Yerleri konu alan türküler
4. Tarihi olayları konu alan türküler

B. İşlevlerine ve kullanıldıkları yerlere göre

a. İş türküleri

b. Tören türküleri
1. Bayram türküleri
2. Düğün türküleri
3. Dini tören türküleri
4. Yas töreni türküleri

c. Oyun ve dans türküleri
1. Çocuk oyunlarında söylenenler
2. Yetişkin oyunlarında söylenenler

B. Ezgilerine Göre

1.Kırık havalar: Usullü ezgilerdir. Alt türleri; türkü (genelde tüm kırık havalar için, özelde diğer türlerin dışında kalanlar için kullanılır), deyiş, koşma, semah, tatyan, barana, zeybek, horon, halay, bar, bengi, sallama, güvende, oyun havası, karşılama, ağırlama, peşrev, teke zortlatması, gakgili havası, dımıdan, zil havası, fingil havası dır.

Uzun havalar: Usulsüz ezgilerdir. Alt türleri; uzun hava (diğer türlere girmeyenler için kullanılır), barak, bozlak, gurbet havası, yas havası, tecnis, boğaz havası, elagözlü, maya, hoyrat, divan, yol havası, yayla havası, mugam dır. Ayrıca gazeller de özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde halk arasında söylenmektedir.

Sonuç olarak görüldüğü gibi, türküler yaşamın bütününü yansıtan halk edebiyatı ürünleridir.

Maddeler halinde türkülerin özellikleri:

1. Türkülerde konu zenginliği vardır. Aşk, ayrılık, ölüm, tabiat, kahramanlık, güzellik başlıca konularıdır.
2. Hecenin yedili, sekizli en çok da on birli kalıplarıyla yazılırlar.
3. Türküler genelde dörder mısralı bentlerden oluşur.
4. Bazıları koşma şeklindedir.
5. Bazı türkülerde her bendin sonunda aynı dize veya dizeler tekrarlanır. Bu tekrarlanan dizelere nakarat (kavuştak) adı verilir. Nakaratların völçüsü bazen ana bentlerin ölçüsünden ayrı olabilir.
6. Türkülerin kafiye örgüsü genelde şöyledir: “aaab cccb dddb”, “aaabb cccbb dddbb” veya “aaabcc dddbcc eeebcc” şeklindedir.
7. Türküler ait oldukları bölgelere göre adlar alırlar.
8. Genelde anonimdirler ama söyleyeni belli olan türküler de vardır.

MESNEVİ NEDİR, MESNEVİNİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?


Her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı,aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılan divan şiirinin en uzun nazım biçimine mesnevi denir. Mesnevi İran edebiyatının ürünüdür. Ancak Türk edebiyatına ait mesneviler en az İran edebiyatındakiler kadar güzeldir.

Divan şiirinde anlam ve kavramlar bir beyitte tamamlandığı için şair, her beyte iki uyak bulmak zorunda olduğundan, mesnevi en kolay nazım biçimi sayılır. Bu nedenle mesnevi kısa konularda pek kullanılmamıştır.

Bir mesnevide genellikle şu bölümler bulunur:

Dibâce: mesnevinin önsözüdür. Manzum veya mensur olabilir.
Tevhid: Allah'ın birliği ve bütünlüğü anlatılır.
Münacaat: Allah'a yalvarış ve yakarışlarda bulunulur.
Naat: Hz. Muhammed övülür.
Miraciye: Miraç olayı anlatılır.
Medh-i Çihar-yâr-i Güzîn: Genellikle dört halife övülür. Dört halife dışında devrin büyükleri de övülebilir.
Medhiye: yapıtın sunulacağı kişiye övgüler bulunur.
Sebeb-i Telif: Mesnevinin yazılış nedeni belirtilir.
Âğâz-ı Dâstan: Mesnevinin asıl konusunun bulunduğu bölümdür.
Hatime: Mesnevinin bittiğini belirten bölümdür.

Mesnevinin özelliklerini maddeler halinde şöyle sıralamak mümkündür:

-Her beyiti kendi içinde uyaklıdır. (aa-bb-cc-dd-ee-ff...)

-Aşk, tasavvuf, savaş, kahramanlık, savaş... gibi çeşitli konular işlenir.

-Divan şiirinde olay ağırlıklı konuların işlendiği bir türdür. Hikaye ve romanın Divan edebiyatındaki karşılığıdır.

-Divan şiirinin en uzun nazım biçimidir.

-Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.

-Beyitler arasında anlam bütünlüğü vardır.

Mesneviler konularına göre şöyle sınıflandırılabilir:

-Destanlar, savaş ve kahramanlık konularını işleyen mesneviler: İskendername (Ahmedi), Şehname (Firdevsi)...

-Aşk hikayelerini konu alan mesneviler: Vamık u Azra, Hüsrev ü Şirin...

-Dini ve tasavvufi konulu mesneviler: Vesiletü'n-Necat (Süleyman Çelebi), Hüsn ü Aşk (Şeyh Galib), Leyla vü Mecnun (Fuzuli)...

-Ahlaki konulu didaktik mesneviler: Hayriyye, Hayrabad (Nabi), Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib)...

-Şehirleri anlatan mesneviler: Şehrengiz-i Bursa (Lamiî), Hubanname (Enderunlu Fazıl)...

-Eğlence ve düğünleri anlatan mesneviler: Surname (Vehbi)

-Mizahi ya da eleştirel mesneviler: Harname (Şeyhi)...

Mesnevi'nin özellikleri

Edebi türler : Mesnevi

Mesnevi kelimesi İsna kökünden gelmekte olup tesniye ikileme gibi bir anlamı olup ikili beyitler halinde yazılan bir nazım türüdür. Farsça (masnevi), Arapça (máθni, çift) , (θánā, çiftlemek) demektir.

- Klasik edebiyatta olay çevresinde anlatmaya bağlı edebi metinlerin en önemlisi mesnevidir.
- Arapça'da ikilik,ikişerlik anlamına gelmektedir.

- Mesnevi nazım şekli İran edebiyatında ortaya çıkmış daha sonra Arap ve Türk edebiyatına geçmiştir.
- Bir şairin beş mesneviden oluşan eserler bütününe ''hamse'' denir.Dünya edebiyatında ilk hamse sahibi sanatçı ''Nizami'' ' dir. Türk edebiyatında ise Ali Şir Nevai'dir.
- Genelde uzun hikayeler mesnevi nazım şekli olarak kullanılmıştır.
- Türk edebiyatındaki ilk mesnevi Kutadgu Bilig'tir.
- Mesnevilerde konuya hemen girilmez. Üç bölümden oluşur:
Giriş, konunun işlenişive bitiş bölümüdür.
- Aruzun kısa kalıpları kullanılarak yazılır.
- Mesnevilerde ele alınan konular şunlardır; ahlak, savaş,a şk v.b
- Nazım birimi beyittir.
- İran Edebiyatından ,edebiyatımıza geçmiştir.
- Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
- Özellikle Divan edebiyatında uzun manzum eserler Mesnevi nazım şekli olarak kullanılmıştır.
- Türk edebiyatında en önemli mesneviler şunlardır:
Kutadgu Bilig(Yusuf Has Hacip), İskendername(Ahmedi), Yusuf ile Züleyha(Şeyyat Havza), Mantıkut Tayr(Gülşehri), Vesiletün Necat(Süleyman Çelebi), Leyla ile Mecnun(Fuzuli), Risaletün Nushiyye(YunusEmre), Cemşidi Hurşit(Ahmedi), Garipname(Aşık Paşa), Harname(Şeyhi), Hüsnü Aşk(Şeyh Galip), Hayriyye(Nabi) ...
Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.

Arapça’da “müzdevice” denilen mesnevi türü ilk olarak 10. yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir.

Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na’t, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı(ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur.

Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla ile Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit), ahlaksal ve öğretici mesneviler (Şeyhî-Harnâme), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir.

Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikaye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.

Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir. Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi’nin Şehname’si) ; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi’nin Hayriye’si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana’nın Mesnevi’si, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’u, Şeyh Galip’in Hüsn’ü Aşk’ı) . Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) . Genceli Nizami’nin beş mesnevisinden oluşan Hamse’si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır. Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır. Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.

Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.

Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammet Kuzubaş’ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Kaynakça: Amil Çelebioğlu, Türk Edebiyatında Mesnevi; Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi; Muhammet KUZUBAŞ, Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’l-Ezhar Mukayesesi
...

Mesnevilerin Özellikleri

Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammet Kuzubaş'ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Mesnevinin Özellikleri:
1. Her beyti kendi arasında kafiyelidir. Yani aa, bb, cc, dd…
2. Bu şiirlerde konu ve beyit sayısı bakımından sınır olmadığı için Divan şairleri bu tür ile uzun şiirler yazmışlardır. Mesela, Mevlana’nın Mesnevi’si 25.700 beyitten oluşmuştur. Ünlü İran Şairi Firdevsî’nin Şeh-nâme’si de yaklaşık 60.000 beyittir.
3. Edebiyatımıza İran Edebiyatı’ndan geçmiştir.
4. Mesnevide beyitler, kendi içinde anlam birliğine sahiptir, beyitler arasında konu birliği gözetilir.
5. Her beytin ayrı ayrı kafiyelenişi yazma kolaylığı sağlar.
6. Uzun mesnevilerde monotonluğu ortadan kaldırmak için hikaye kahramanının ağzından söylenen gazellere de yer verilmiştir.
7. Bazı şairler beş veya beşten fazla mesnevi yazmışlardır. Bunlar da ayrı isimlerle anılır. Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş esere hamse denir. Ali Şir Nevâî, Taşlıcalı Yahya, Hamdullah Hamdi, Nergisî hamse şairlerinden bazılarıdır.
8. Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
9. Edebiyatımızda mesnevi türünün ünlü isimleri şunlardır: Fuzûlî, Şeyhi, Nâbî, Şeyh Galip.
10. Mesnevilerde çeşitli konular işlenir.

Not: Her beytin kendi arasında uyaklı oluşu şaire söyleme kolaylığı sağlamış, şair böylelikle işlediği konuyu istediği kadar uzatabilmiştir.

1. Aşk konulu mesneviler: Fuzûlî- Leyla vü Mecnun
2. Dinî ve tasavvufî mesneviler: Mevlid (Vesiletü’n-Necat)- Süleyan Çelebi, Şeyh Galib- Hüsn ü Aşk
3. Tarihi- Destanî mesneviler: Mihailoğlu Ali Beğ - Gazavatnâme
4. Bir şehri ve güzelliklerini anlatan mesneviler: Bu tip mesnevilere şehr-engiz de denir. Türk edebiyatına özgü bir mesnevi türüdür. Önemli bir kenti güzellikleri ve önemli özellikleri ile anlatmayı amaçlar. Taşlıcalı Yahya - İstanbul Şehr-engizi, Enderunlu Fazıl - Zenan-nâme.
5. Hiciv ve mizah konulu mesneviler: Toplumun ya da kişilerin aksak ve eksik yönlerini, zaaflarını yermek ve bir anlamda ibret vermek amacıyla yazılan iğneleyici mesnevilerdir.Şeyhi’nin Harname’si bu tür mesnevilerin en güzel örneğidir.
6. Ahlakî-öğretici mesneviler: Nâbî- Hayriyye

Not: Divan Edebiyatında bugünkü anlamda öykü ve roman yoktu. Mesneviler bir bakıma bugünkü öykü ve romanın, İslamiyet’ten Önce Türk Edebiyatı’ndaki destanın Divan Edebiyatındaki karşılığıdır.

Kaside


Kasideler, genellikle birini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, 6 bölümden oluşur
Türk edebiyatında 13. yüzyılda kullanılmaya başlanır. Nazım birimi beyittir. Beyit sayısı 33-99 arasında değişir. Kasidenin ilk beyitine matla denir. Şair kasidesi içinde matlayı tekrar ederse tecdid-i matla denir. Matlayı birden çok tekrar ederse bu zat-ül metali veya zül metalidir. Kasidenin son beyitine makta , şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir. Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak isimlendirilir.

Kasidenin Bölümleri 
1. Nesip (Teşbib)
Kasidenin ilk bölümüdür, şiir yönünden en ağır bölümdür.
Genelde 15-20 beyit olur.
Şair bu bölümde betimleme yapar ; kadın, kış, at, bahar vs.
Baharın tasviri yapılıyorsa: Bahariye, kışın tasviri yapılıyorsa: Şitaiye, temmuzun tasviri yapılıyorsa: Temmuziye, ramazanın tasviri yapılıyorsa: Ramazaniye, atın tasviri yapılıyorsa: Rahşiye, hamamın tasviri yapılıyorsa: Hamamiye. değişik tasvirler yapılır. yani kasidenin tasvir bölümüdür.
2. Girizgah
Nesip bölümünden methiye bölümüne geçerken söylenen ve basamak görevinde olan beyitlerdir.
Şair bu bölümde övgüye başlayacağını haber verir.
1-2 beyitten oluşur.
3. Methiye
Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.
Şiir yönü çok zayıf, dil yönü diğer bölümlere göre çok ağırdır.
4. Tegazzül
Gazel söyleme anlamına gelir, bütün kasidelerde olması zorunlu değildir.
Methiyeden sonra şair bir fırsatını düşürüp aynı ölçü ve uyakta bir gazel söyler, buna tegazzül denir.
5. Fahriye
Şairin kendini övdüğü bölümdür.
Fahriyeyi en seven şair Nefi'dir.
6. Tac
Şairin kendisi hakkındaki yeni düşüncelerini söylediği bölümdür.
2-3 beyit bulunur.
'Nefi' çok kullanır.(Tac bir bölüm değil sadece şairin isminin geçtiği beyittir)
7. Dua
Kasidenin son bölümüdür.
Birkaç beyit olur.
Şair burada övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü, talihinin iyi olması yönünde dua eder.

Kaside ve Tarihsel Önemi 
Kasideler, sosyal ve kültür tarihi araştırmacısı için önemli bir belge ve bilgi kaynağı olarak değerlendirilebilirler. Resmî tarihi vesikalar kadar, edebî metinlerin de tarih araştırmacısı için önemli bir belge olduğunu ispatlayacak mühim kaynaklar arasındadır.
Kasideler, ideal devlet adamı profili çizme, sosyal ve ekonomik konularda devrin özelliklerini yansıtma, sosyal hayatın değişik sahnelerini anlatma, tarihî şahsiyetlerin biyografik bilgilerine katkıda bulunma, siyasal ve kültürel tarihin pek çok değişik safhası için yazılmış edebi eserlerdir.

KASİDE

Kasideler, genellikle birini övmek ve yermek amacıyla yazılan şiirlere denir, kasideler genellikle din ve devlet adamlarını övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, 6 bölümden oluşur. Türk edebiyatında 13. yüzyılda kullanılmaya başlanır. Nazım birimi beyittir. Beyit sayısı 33-99 arasında değişir. Kasidenin ilk beyitine matla denir.  Kasidenin son beyitine makta , şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir. Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak adlandırılır


Kasidenin Özellikleri:

1- Beyitlerden oluşur. Kafiye düzeni gazelle aynıdır. Yani aa, ba, ca, da, ea, fa … Ancak gazelden daha uzun bir nazım şeklidir.
2- Kaside en az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Ancak beyit sayısı 33’den az olan kasideler de vardır.
3- Kasidenin ilk beytine matla denir. Ama şair, şiir içinde matlaı yenileyebilir.
4- Kasidenin son beytine makta denir.
5- Şairin isminin geçtiği yere taç beyit denir. Sonlara doğrudur.
6- Kasidenin en güzel beytine beytü’l-kasid denir.
7- Aruz ölçüsüyle yazılır.
8- Bu türün en meşhur ismi Nef’i’dir.
9- Kasidenin kendi içinde belli bölümleri vardır.


Kasidenin Bölümleri:

1- Nesib (teşbib): Giriş bölümüdür. Kasidenin tasvir bölümüdür. Burada, asıl konuya geçilmeden önce ramazan, bayram, bahar, yaz, savaş gibi konular ele alınır.

2- Girizgâh: Kasidenin ikinci bölümüdür. Asıl konuya giriş için uygun bir ortam hazırlama yani giriş bölümüdür.

3- Medhiye: Bu bölümde şair kimi övecekse onun yüceliklerini, başarılarını, erdemlerini anlatır. Bu bölümde abartı ve ağır bir anlatım göze çarpar.

O sultan ki cism-i cihân cânıdır
Zamânın zamân-ı baharıdır.ü

4- Fahriye: Şair bu bölümde kendini ve şiirini över. Abrtılı bir anlatım söz konusudur.

5-Tegazzül: Şair zaman zaman monotonluğu kırmak için kasidenin içinde, aynı ölçü ve uyakla gazeller yazar. Bu gazelin yazıldığı yer, tegazzül bölümüdür.

6- Taç: Şair bu bölümde mahlasını ( Şiirdeki ad, takma ad) kullanır.

7- Dua: En son bölümdür. Burada, övülen, kendisi için kaside yazılan kişi için dua edilir. Kişi için dua edilir. Kasidenin son bölümüdür.

Hüdâ ömrünü ber-karâr eylesin
Verip maksadın kâm-kâr eylesin
Not: Kaside, bir maksat için yazılmış şiirdir. Şairin bir isteği vardır. Bu bakımdan bir dilekçe olarak değerlendirilebilir. Çünkü şair, bu şekilde kompozisyona yer veren bir manzume ile hem isteğini söylemekte, hem de yeteneğini göstermektedir.

Kaside Çeşitleri:Kasideler şu ölçülere göre sınıflandırılırlar.

1. Nesip (teşbip) bölümlerinde işlenen konulara göre:Bahariye (Bahar), Iydiye (Bayram), Şitaiye (Kış) Ramazaniye (Ramazan), Sayfiye (yaz)

2. Rediflerine göre: Su Kasidesi, Sühân kasidesi, Gül kasidesi, Sünbül Kasidesi

Not: Şehirleri konu edinen kasideler de vardır. İstanbul Kasidesi

3-Konularına göre: 

Tevhid: Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan kasidedir.

Münacaat: Allah’a yalvarmak için yazılan kaside.

Naat: Hz. Muhammed(S.A.S)’i ve din büyüklerini anlatmak için yazılan kasidedir.

Medhiye: Devrin ileri gelen kişilerini övmek için yazılan kaside çeşididir.

Mersiye: Sevilen insanların ölümünden duyulan acıları anlatan kasidedir. Türk Edebiyatında bu kasidenin en güzel örneklerinden biri Baki’nin Kanuni Sultan Süleymân için yazdığı Kanuni Mersiyesi’dir.

Hicviye: Herhangi bir kişiyi yermek amacıyla yazılan kasidelerdir. Acımasız ve abartılı bir dil kullanılır. Edebiyatımızda hicviyenin en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza’sı bu türün en güzel örneklerinden biridir.