Pages

Roma Rakamları Nasıl Yazılır?

romarakamtablo
Romalılar, Eski Mısırlıların yıllarca önce yaptıkları gibi, önceleri bazı sembolleri tekrarlayarak sayıları tasarladılar.
Bunların nümerik değerleri şöyledir; I=1, V=5, X=10, L=50, C=100, D=500, M=1000
Bugün de zaman zaman kullanılan bu harfler, yan yana getirilerek daha büyük sayılar oluşturulabilir. Mesala “25″,”XXV” şeklinde yazılır.
Bu sayılar yazılırken uyulması gereken bazı kurallar vardır:
  • Bir harf, en fazla üç defa yan yana yazılabilir.
  • Bir harfin sağına, kendisinden daha küçük değerli bir harf gelirse, toplanarak okunur. XI=11 , DCX=610 , LXXVII= 77 gibi.
  • Sol tarafa yazıldığında ise çıkarılır. XC=90, IL=49, CD=400 gibi. Sadece bir harf yazılabilir.
  • Hem sağa, hem de sola daha küçük değerli harfler yazılarak farklı rakamlar yazılabilir. CMLI=951, XLVII=47, CDLV=455 gibi.
  • Roma rakamı ile yazılabilecek en büyük ve en uzun sayı “3888″ dir.(MMMDCCCLXXXVIII)
  • Çok sık olmamakla beraber daha büyük sayılara ihtiyaç hissettiklerinde harflerin değerini “1000″ kat arttırmak için üzerlerine çizgi çizmişlerdir.
Üzerinde çizgi olan harf değerleri de şöyledir; V=5000, X=10000, L=50000, C=100000, D=500000, M=1000000
Dört işlem yapma zorluğu sebebi ile günümüzde fazla kullanılmamaktadır. Bazı usuller geliştirilse de çok büyük sayılara sıra gelince yetersiz kalmaktadır. Ancak yine de bazı kitap sayfalarını numaralandırma, madde işaretleri, saatler gibi kullanım alanları vardır.

Güneş Sistemi Nedir? Gezegenler ve Uyduları Nelerdir?

güneş sistemiGüneş sistemi, güneşin çekim kuvvetinin etkisiyle; gezegenler, gezegenlerin uyduları, kuyruklu yıldızlar ve meteorların yine güneş etrafında birikmesiyle oluşan gök cisimleri topluluğudur. Güneş sisteminin oluşumu ile ilgili olarak bir çok teori vardır. Ancak en çok bilinen ve doğruluk payı en yüksek olan teori 1796 ‘da matematikçi Simon Laplace tarafından bağımsız olarak ortaya atılan Kant-Laplace (Nebula) teorisidir. Bu teoride güneş sisteminin 4,6 milyar yıl önce dev bir moleküler bulutunun çökmesiyle oluştuğu ileri sürülmektedir.
Güneş sisteminde bulunan gezegenler ve diğer gök cisimleri çekim kuvvetinin etkisiyle güneş etrafında ve belli bir yörünge üzerinde dönmektedirler. Çapı 30 ışık yılı yani 283,821,914,177,430 km olan güneş sisteminde güneş de dahil olmak üzere toplam 10 gezegen vardır. Bu gezegenler güneşe olan uzaklıklarına göre sırasıylaMerkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün ‘dür. Bunların dışında bir de Plüton vardır. Ancak Plüton dış merkezli bir yörüngeye sahip olduğu için gezegen olup olmadığı konusunda uzun tartışmalar yaşanmış, 24 Ağustos 2006 yılında ise Uluslararası Gökbilim Birliği Plüton’un gezegen sınıfından çıkarılarak “cüce gezegen” sınıfına konulduğunu açıklamıştır. Bu dokuz gezegen ile birlikte onların bilinen 166 uydusu da güneş sistemine dahildir.
Güneş Sistemindeki gezegenlerin bazı özellikleri şunlardır;
  • Gezegenlerin tamamı elips şeklinde bir yörüngeye sahiptir ve tüm gezegenlerin dönüş hızlarıbirbirinden farklı olmakla birlikte bazı gezegenlerin yörüngeleri birbiri ile kesişir.
  • Gezegenler hem kendi ekseni etrafında hem de güneşin etrafında batıdan doğuya doğru dönerler.
  • En küçük gezegen Plüton, en büyük gezegen Jüpiter’dir.
  • Güneş’e en yakın gezegen Merkür, bilinen en uzak gezegen ise Plüton’dur.
  • Dünya’ya uzaklık ve yarıçap olarak en yakın gezegen Venüs’dür.
  • Dünya’nın 1, Mars ve Neptün’ün 2, Uranüs’ün 6, Satürn’ün 10 ve Jüpiter’in 12 uydusu vardır. Merkür ve Venüs’ün uydusu yoktur.
  • Gezegenlerin dönüş hızları güneşe olan uzaklıklarına göre ters orantılıdır.
Güneş ve Özellikleri ;
güneşÇapı 1.4 milyon km, 5 milyar yaşında olduğu tahmin edilen ısı, ışık ve enerji kaynağıdır. Yapısının tamamına yakını Hidrojen ve Helyum gazlarından oluşmaktadır. Hacmi dünyanın hacminden 1.3 milyon kat daha fazladır ve kütlesi itibariyle dünyanın 332.000 katıdır. Ayrıca dünyaya en yakın yıldızdır. Dünyadan uzaklığı 149.500.000 km’dir. Güneş kendi ekseninde 70.000 km hızla döner ve bir turunu 25 günde tamamlar. Güneşte hidrojenin helyuma dönüşmesi sırasında büyük bir enerji açığa çıkar. Saniye de 600 milyon ton hidrojen, helyuma dönüşmektedir. Bu olay sırasında kırmızımsı bir alev 15-20 bin km yükselir bu olaya güneş fırtınası denir. Güneşin sıcaklığı 6000 °C ve merkezindeki sıcaklık ise 1.5 milyon °C dolayındadır. Güneş ışınları 8 dakikada yeryüzüne ulaşmaktadır ve güneşin üç günde yaydığı enerji dünyadaki tüm enerjilerin toplamından fazladır.
Güneş sistemindeki gezegenler İç (Karasal) ve Dış (Gaz Yapılı) gezegenler olmak üzere ikiye ayrılırlar;
1. İç (Karasal) Gezegenler:
Bu gezegenler; MerkürVenüsDünya ve Mars‘dır. Karasal gezegenlerin kütleleri küçük, dönüş hızları yüksek ve ortalama yoğunlukları 5.5 gr/cm3 dolayındadır.
Merkür :
merkürUydusu olmayan iki gezegenden biridir. Güneşe 58 Milyon km uzaklık ile en yakın gezegendir ve sekiz gezegen içerisinde kütlesi itibariyle sekizinci sıradadır. Yarıçapı 2439 km’dir. Çekim gücü dünyanın çekim gücünün 1/3′ü kadardır. Dünyada 50 kg ağırlığındaki bir cisim burada 17 kg civarındadır. Güneşe yakınlığı sebebiyle yüzey sıcaklığı 450 °C ‘nin üzerine çıkabilirken gece güneş ışınlarını almayan diğer tarafı ise -172 °C ‘ye kadar düşebilmektedir. Üzerine düşen ışınların ancak onda birini yansıta bilmektedir. Merkür, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü 58 günde, güneş etrafındaki dönüşünü de 88 günde tamamlamaktadır. Yörünge üzerindeki dönüş hızı yaklaşık olarak 35 km/s’dir. Yerçekim kuvvetinin az olması sonucu çok ince bir atmosfere sahip olan Merkür çok miktarda Helyum ve Hidrojen içerirken, yüzeyi de silikat tozları ile kaplıdır. Güneşe çok yakın bulunduğu için çıplak gözle görülmesi sadece gün doğumunda ve gün batımında mümkün olmaktadır. Üzerinde irili ufaklı kraterler ve uçurumlar bulunan bu gezegen dünyanın sahip olduğu manyetik alanın %1 kuvvetinde manyetik alana sahiptir. Merkür’e ait ilk fotoğraflar 1974′de ABD uzay aracı “Mariner 10″ tarafından çekilmiştir. Fotoğrafları çektikten sonra Dünya ile bağlantısı kesilen bu uzay aracı muhtemelen hala güneş etrafında dönmektedir.
Venüs :
venüsVenüs diğer adıyla çoban yıldızı 108.4 milyon km ile güneşe en yakın ikinci gezegendir. Dünyaya en yakın olduğu mesafe 38 milyon km’dir. 6050 km’lik yarıçapı olan bu gezegen neredeyse dünya ile aynı boyutlardadır. Merkür gibi bu gezegenin de uydusu yoktur. Venüs, güneş çevresindeki dönüşünü 225 günde tamamlarken diğer gezegenlerin tersi yönünde dönmektedir. Diğer tüm gezegenler saat yönünün tersine dönerken Venüs saat yönünde döner. Haliyle güneş batıdan doğup doğudan batar. Güneş ışınlarının %80′ini yansıtabilen bu gezegen güneş ve aydan sonraki en parlak gezegendir. Atmosferi yoğun olduğu için dünyadan teleskopla veya başka bir cihazla görüntülenmesi mümkün olmamıştır. Akşam yıldızı ya da sabah yıldızı gibi isimlerde verilen bu gezegende 200 metre genişliğe ve 400 metre derinliğe kadar oluşmuş kraterler gözlemlenmiştir. Venüsün atmosfer basıncı dünyadaki atmosfer basıncının 90 katı kadardır ve sera etkisi sonucu bu gezegenin ekvatordaki sıcaklığı 500 °C ‘nin üzerine çıkabilmektedir. Güneş ışınlarının %2′si yüzeyine ulaşır ve atmosferdeki su buharı oranı dünyadakinin %1′i kadardır. 27 Mart 1972′de fırlatılan Venere-8 adlı uzay aracının göndermiş olduğu verilere göre venüs etrafındaki bulutlar 60 km’ye kadar çıkabilmekte ve hızlı bir şekilde hareket etmektedir. Venüs gezegeni bilim insanlarının merak konusu olmuştur bu nedenlede en çok uzay aracı gönderilen ve üzerinde en çok insan yapımı araç bulunan gezegendir.
Dünya :
dünyaDünya eski adıyla Arz, 149 milyon km ile güneşe en yakın üçüncü gezegendir. Tek doğal uydusu bulunan dünyanın, çapı 12.756 km’dir. Güneşin etrafındaki dönüşünü 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 saniyede tamamlarken kendi eksenindeki dönüşünü ise 23 saat 56 dakika 4 saniyede tamamlar. Güneş etrafında dönmesi sonucu mevsimler, kendi etrafında dönmesi sonucun da ise gece ve gündüz oluşur. Dünya kutuplardan basık ekvatordan şişkin bir yapıya sahiptir buna “geoid” denir. Geoid şeklinin oluşmasında merkezkaç kuvveti etkili olmuştur. Dünya, yörüngesi üzerinde hareket ederken güneş ile arasındaki mesafe artar ve azalır. Güneş ile en yakın olduğu noktaya geldiğinde ortalama hızı 960 km/sn artar. Biz dünyanın dönüşünü hissetmeyiz çünkü dünya ile birlikte atmosfer de dönmektedir. Ortalama yüzey sıcaklığı 15 °C ‘dir ve atmosferinde Azot ve Oksijen olmak üzere iki temel gaz bulunmaktadır. Dünyanın yoğunluğu 5.52 gr/cm3 ‘tür. Dünyayı diğer gezegenlerden ayıran en büyük özellik ise evrende canlı bulunan yegane gezegen olmasıdır. Ayrıca hiçbir gezegen dünya benzeri bir atmosfere sahip değildir. Dünyaya uzaydan bakıldığında mavi renkte göründüğü için “mavi gezegen” olarak da adlandırılır. Dünyanın çekirdeği ise Demir-Nikel karışımı bir yapıya sahiptir bu nedenle dünya döndükçe mıknatıslanma oluşur.
  • Ay Uydusu: Güneş sistemindeki 3.476 km’lik çapı ile beşinci büyük doğal uydudur. Çapı dünyanın çapının %27′si kadardır. Yoğunluğu 3,31 gr/cm3 ‘tür. Ay’daki yer çekimini dünyadaki yerçekiminin 6′da 1′i kadardır. Bu nedenle dünya da 60 Kg ağırlığındaki bir madde Ay’da 10 Kg gelir. Ay’da atmosfer yoktur bu nedenle radyasyon gibi zararlı ışınlar ay yüzeyine direk temas edebildiği gibi göktaşları da herhangi bir engellemeye maruz kalmadan yüzeye ulaşabilir. Ay yüzeyinde sıcaklık 102 °C ‘ye çıkabildiği gibi  gölgelerde -157 °C ‘ye kadar düşebilmektedir. Ay güneş ışınlarının sadece % 7′sini yansıtabilmektedir ancak dünyaya yakın olduğundan parlak görünür.
Mars :
marsMars diğer adıyla Merih gezegeni, güneşe 208 milyon km. ile dördüncü sıradaki gezegendir. 3377 km. yarıçapı bulunan bu gezegen, dünyanın çekim kuvvetinin %40′ı kadar bir çekim kuvvetine sahiptir. Yoğunluğu 3.95 gr/cm3 olan bu gezegen 24 sa 37 dakikada, güneş etrafındaki dönüşünü ise 687 günde tamamlamaktadır. İnce bir atmosferi bulunan bu gezegenin Dünya’daki gibi volkan, vadi, çöl ve kutup bölgelerini içeren yapısıyla dünya benzeri bir gezegendir. Phobos, Deimos adlı iki uydusu bulunan bu gezegende hayat olduğu konusundaki söylentiler bir zamanlar yoğunluk kazanmıştı. Hatta Marslılardan sinyal alındığı konusundaki söylentilerde azınmsanamayacak kadar fazlaydı. Ancak mars üzerinde yapılan araştırmalar yaşam olduğu konusundaki söylemleri biraz azaltmış olsada Mars’da çeşitli bitkilerin olabileceği iddiası kafaları kurcalamaya devam etmektedir. Mars’ın eksen eğikliği 24 derecedir, dünyanın ki ise 23,5 derecedir bu yönüylede dünya ile benzerleki gösterir. Mars’da da tıpkı dünya gibi yıl içinde güneşe yaklaşır ve uzaklaşır bu nedenle güney yarımkürede yaz mevsimi güneşe yakın olduğu dönemlerde yaşanır. Mars yüzeyi incelendiğinde eski dere yataklarına benzeyen bazı şekiller bulunmuştur ve kutuplarının su buzu ile kaplı olduğu saptanmıştır. Hatta sel baskınlarının izlerine bile rastlanmıştır bu durum Mars’da hayat var mıydı? sorusunu yeniden gündeme getirmiştir.
  • Phobos Uydusu : Mars’dan 6000 km kadar uzaklıktadır ve güneş sistemindeki en küçük doğal uydulardan biridir. Mars’ın bu iki uydusu 1877 yılında fizikçi Asaph Hall tarafından bulunmuş 1971 yılında ise Mariner 9 adlı uzay aracı tarafından fotoğrafları çekilmiştir. İki uydu da kraterli bir yapıdadır ve Ay’a hiç benzemezler, zaten büyük olasılıkla Mars’ın çekim kuvvetine rastlantı sonucu girdiği ve yörüngeye oturduğu sanılmaktadır. Bu uydu Mars etrafındaki dönüşünü 7 saat 42 dakikada tamamlar.
  • Deimos Uydusu : Bu uydunun da tıpkı Phobos gibi rastlantı sonucu Mars’ın çekim kuvvetine girdiği düşünülmektedir. Mars’dan 20000 km kadar uzaklıktadır. Çapı ortalama 13 bin km olan bu uydu Mars etrafındaki dönüşünü 30 saatte tamamlamaktadır.
2. Dış (Gaz Yapılı) Gezegenler :
Bu gezegenler; JüpiterSatürnUranüs, Neptün ve Pluton ‘dur.
Jüpiter :
jüpiterJüpiter diğer adıyla Erendiz, 71550 km’lik yarı çapı ile Güneş sisteminin en büyük gezegeni olma özelliğini taşımaktadır. Kütlesi dünyanın kütlesinden yaklaşık 310 kat daha fazla olan bu gezegen çap olarak dünyadan 1323 kat daha büyüktür. Güneşe 778 km uzaklık ile beşinci sırada yer alır, dünyadan uzaklığı ise 800 milyon km’dir. Yüzey sıcaklığı ortalama -140 ºC ‘dir. Jüpiter, güneş çevresindeki bir dönüşünü yaklaşık olarak 12 yılda tamamlar. Kendi ekseninde dönme süresi ise yaklaşık 10 saattir. Bu dev gezegenin manyetik alanı oldukça büyüktür bu sebeple de bilinen 60 doğal uydusu bulunmaktadır ve yerçekimini dünyaya oranla daha fazladır dünyada 50 kilogramlık cisim Jüpiter’de 133 kilogram gelmektedir. 1610 yılında Galileo, yaptığı teleskopla Jüpiter hakkındaki ilk bilgileri elde etmiş ve EuropaCallistoGanymede ve Ioadlı 4 uydusu olduğunu görmüştür. Bu uydulara da Galileo uyduları demiştir.
Jüpiter hakkındaki ilk kesin bilgiler ise 1973 ve 1974 yıllarında Pioneer10 ve Pioneer11 adlı iki uzay aracının gönderilmesiyle elde edilmiştir. Daha sonra 1995′li yıllarda gönderilen Galileo uzay aracı Io, Ganymede ve Callisto uydularının Jüpiter ile aynı yönde dönerken Europa uydusu zıt yönde döndüğünü saptamıştır. Ayrıca yapılan incelemelerde bu uydunun su buzlarıyla kaplı olduğu ve yüzeyinde hiç krater çukuru bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu durum atmosfer yapısının dünya ile benzer olabileceği ve canlı yaşayabileceği şüphesini doğurmuştur.
Karmaşık bir atmosfer yapısına sahip olan bu gezegen %99 oranında hidrojen ve helyum gazı içermektedir ve güneşten aldığı enerjinin 2 kat fazlasını tekrar uzaya salmaktadır.
  • Io Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak birinci sırada bulunan bu uydu üzerinde sürekli olarak gazlar ve lavlar püskürten yanardağlar bulunur ve bu özelliği bakımından yegane uydudur. Jüpiter etrafında 1,769 günde dönerken, kendi etrafında 1 gün 18 saat 27 dakika 33 saniye de dönmektedir.
  • Europa Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak ikinci sırada bulunur. 3000 km’lik çapı bulunan bu uydunun yüzeyi buzla kaplıdır. Kendi ekseninde 3 gün 13 saat 13 dakika 42 saniyede dönerken, Jüpiter etrafındaki dönüşünü 3,551 günde tamamlar.
  • Ganymede Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak üçüncü sırada bulunur ve güneş sistemindeki en büyük uydudur. Merkür gezegeninden daha büyüktür. Jüpiter’in etrafında 7,154 günde dönerken, kendi etrafında 7 gün 3 saat 42 dakikada döner.
  • Callisto Uydusu : Jüpiter’e yakınlık olarak dördüncü sırada bulunur. Jüpiter’in en büyük ikinci uydusu, güneş sisteminin ise üçüncü büyük uydusudur. Jüpiter etrafında 16,69 günde dönerken kendi etrafında 16 gün 16 saat 32 dakikada dönmektedir.
Satürn :
satürnSatürn diğer adıyla Sekendiz, güneşe 1.4 milyar km. uzaklığı ile altıncı sıradaki gezegendir. Yarıçapı 60.398 km’dir ve Jüpiter gibi bu gezegende büyük oranda hidrojen ve helyum içermektedir. Dünyaya 1.1 milyar km uzaklıktaki bu gezegen güneş çevresindeki dönüşünü 29,4 yılda kendi eksenindeki dönüşünü ise 10 saatte tamamlamaktadır. Yüzey sıcaklığı -180 ºC ‘dir. Satürn’ün ayırt edici bir özelliği buz ve taşlardan oluşan halkasıdır. Ayrıca gezegenin, en büyüğü 1800 km. çapında olan 30′dan fazla uydusu bulunmaktadır. En çok bilinen uyduları Rhea, Dione, Titan ve Mimas’tır. Bu uydulardan en büyüğü Titan uydusudur ve bu uydu güneş sistemindeki en büyük ikinci uydudur. Hacmi dünyadan 700 kat fazla olan Satürn, 0,69 g/cm3 yoğunluğa sahip olduğu için kütle olarak sadece 95 kat fazladır. Yer çekimi dünya ile hemen hemen aynıdır. Dünyada 50 kilogramlık cisim Satürn’de 54 kilogram gelmektedir.
  • Titan Uydusu : Ganymede uydusundan sonra Güneş sistemindeki en büyük uydudur. Atmosferi oldukçe kalındır ve büyük oranda azottan oluşmaktadır.
  • Rhea Uydusu : Eski bir yapıya sahip olan bu uydu, tıpkı Ay gibi satürn üzerine sabitlenmiştir ve sadece bir yüzü görünmektedir. 1500 kilometrelik çapı ile Satürn’ün ikinci büyük uydusudur.
  • Mimas Uydusu : 1789′da William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Üzerinde büyük bir çarpışma krateri oluşmuştur.
Uranüs :
uranüsGüneşe 2,80 milyar km uzaklık ile yedinci sıradaki gezegendir. Dünyaya uzaklığı en yakın olduğunda yaklaşık olarak 2,5 milyon km’dir. Gezegen ilk olarak 13 Mart 1781 yılında William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Yoğunluğu ortalama 1,27 gr/cm3‘tür. Uranüs kütlesi itibariyle dünyadan 15 kat hacim olarak ise 100 kat daha büyüktür. Güneş çevresinde 84 yılda dönerken, kendi ekseninde 11 saatte dönmektedir. Yüzey sıcaklığı -214 ºC dolayındadır. 5000 km. kalınlığındaki atmosferi çok oranda Hidrojen, Helyum ve Metan gazları içermektedir. 27 uydusu ile Jüpiter ve Satürn’den sonra en çok uydusu bulunan gezegendir. Beş büyük uydusu olan Ariel, Miranda, Umbriel, Titania ve Oberon’un çapları 500–1600 km arasında değişmektedir.
  • Ariel Uydusu : 1856 yılında William Lassel tarafından keşfedilmiştir. Yarıçapı 1190 km, Uranüsden uzaklığı 191000 km’dir.
  • Miranda Uydusu : 1948 yılında Gerard Kuiper tarafından keşfedilmiştir. Yüzey şekilleri itibariyle diğer gezegenlerden ve uydularından ayrılır.
Neptün :
neptünGüneşe 4.5 milyar km uzaklık ile sekizinci sıradaki gezegendir. Dünyaya uzaklığı en yakın olduğunda 4288 milyon km’dir. 1846 yılında Urbain Le Verrier ve Johann Gottfried Galle tarafından keşfedilmiştir. Dünyaya ve güneşe çok uzak olduğu için kesin bilgiler elde edilememiştir. Yarıçapı yaklaşık olarak 25.000 km olan bu gezegen kendi eksenindeki dönüşünü 17.24 saatte, güneş etrafındaki dönüşünü ise 164 yılda tamamlamaktadır. Yoğunluğu yaklaşık 1,64 gr/cm3‘tür ve yüzey sıcaklığı -214ºC ‘dir. Atmosferi çok miktarda Hidrojen, Helyum, Metan gazları içermektedir. Bilinen 13 uydusu vardır ancak bunlardan en önemlileri Triton, Thalassa, Despina, Galatea, Nereid’dir.
  • Triton Uydusu : Alman gökbilimci Johann Gottfried Galle tarafından 1846 yılında keşfedilmiştir. Triton uydusu Neptün’e göre zıt yönde hareket etmektedir.
  • Nereid Uydusu : Gerard Kuiper tarafından 1949 yılında keşfedilmiştir. Güneş sistemindeki en büyük dış merkeze sahip uydudur.
Plüton :
plütonGüneşten 6 milyar km uzaklığı ile dokuzuncu sıradaki gezegendir.1930 yılında Tombaugh tarafından keşfedilmiştir. Charon, Niks ve Hidra adlı 3 uydusu vardır. Yarıçapı yaklaşık olarak 4000 km’dir. Güneş çevresinde 250 yılda bit tur dönerken, kendi ekseni etrafında 6 gün 9 saat 17 dakikada döner, yüzeyinde donmuş metan ve buz bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda Plüton’un, Neptün’ün uydusu olduğu söylenmektedir. Plüton dış merkezli bir yapıya sahip olduğu için 24 Ağustos 2006 yılında ise Uluslararası Gökbilim Birliği tarafından cüce gezegen sınıfına konulmuştur.

10.Sınıf Dil ve Anlatım 2.Ünite:Anlatım ve Özellikleri



dva-10

II. ÜNİTE: ANLATIM VE ÖZELLİKLERİ
1. Anlatıma Hazırlık
Kişinin iletmek istediklerini belli bir dilin kuralları içinde sözlü ya da yazılı olarak dışa vurmasına anlatım denir. Anlatımda zihinde tasarlananların dile dönüştürülmesi söz konusudur. Anlatım iki şekilde gerçekleşir: Sözlü anlatım ve yazılı anlatım.
Sözlü anlatım, duygu ve düşüncelerin sözle yani konuşma yoluyla anlatılmasıdır. Sözlü anlatımda konuşan ve dinleyen veya dinleyenler vardır. Yazılı anlatım, duygu ve düşüncelerin, olay veya durumların belli bir planla anlatılmasıdır. Sözlü anlatım anlıktır, geçicidir. Yazılı anlatım metne dayalı olduğundan kalıcıdır. Bu anlatımda yazan ve yazılanları okuyanlar vardır. Yazılı anlatımda başarılı olmak için her şeyden önce sözcüklerin doğru ve yerinde kullanılması gerekir. Kapalı anlatımdan uzak durulmalı, sade bir anlatım kullanılmalıdır. Ayrıca yazılı anlatımda konu, bir plan dâhilinde anlatılmalı, yazı hem doyurucu hem inandırıcı olmalıdır.
Duygu veya düşünceler ister sözlü ister yazılı olarak ortaya konsun bir hazırlık gerektirir. Bu hazırlık süreci, birbirine bağlı farklı aşamaları içerir. Bunlar konuyu seçmek, amaç belirlemek, bilgi toplamak, sentez yapmak, anlatım yöntemini belirlemek, bütünlük oluşturmak, dipnot koymak ve kaynakça hazırlamaktır.
Konuyu Seçme
Konu, yazının temelini oluşturur. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir durum, olay, olgu veya sorundan yola çıkarak işler. Bu açıdan yazara, düşüncelerini iletme olanağı veren temel öğe, konudur. Konu geniştir, her konuda yazı kaleme alınabilir. Konu işlenirken yazarın, konu hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Bunun yanında yazar, konusunu seçerken okurun ilgisini de dikkate almalıdır. Hakkında yeterli bilgi sahibi olunmayan konularda yazmak, yazının etkisini azaltabilir.
Amaç Belirleme
Amaç, yazarın yazısını yazma nedenidir. Yazarın konudan hareketle okura iletmek istediği temel düşünce, yazının amacıdır. İleti, yazının belkemiğidir. Yazı, onu açıklayan, tamamlayan ve ona hizmet eden düşüncelerle desteklenerek geliştirilir. Yazarın neyi, nasıl ve niçin anlatacağını belirlemesi, ona düşüncelerini daha planlı olarak verme kolaylığı sağlayacaktır. Bu, yazıdaki dağınıklığın önüne geçecek, yazarın okura daha yararlı olmasını sağlayacaktır.


Bilgi Toplama
Konuyu ve amacını belirleyen yazar, kendisi için gerekli olan bilgileri kendi düşünce birikiminden ve deneyimlerinden elde edecektir. Ancak bunlarher zaman yeterli olmaz. Düşünsel bir metin geliştirilirken yazar, kendi dışındaki bilgi kaynaklarına da ulaşmalıdır. Şimdi yazarın, araştırma yoluyla ulaşacağı bilgi kaynakları üzerinde duralım. Bu kaynaklar gözlem, kaynak araştırması, okuma, özet çıkarma, not alma ve alıntı yapmadır.
Bir yazı ya da eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapmaya gözlem denir.
Yazarın kaleme alacağı konu ile ilgili farklı kaynaklardan yararlanmasına kaynak araştırması denir. Kaynak araştırması konuyu kapsamlı bir şekildeöğrenmek  için gereklidir. Yazar, işleyeceği konuyla ilgili bilgileri gazete, dergi, ansiklopedi gibi kaynaklardan okuma yoluyla elde eder. Okuma en önemli bilgi kazanma ve bilgileri genişletme yoludur.
Yazılı bir metni, özünü bozmadan, kısa cümlelerle, ana çizgileriyle yeniden yazmaya özet çıkarma denir. Özette metnin iyi okunması, konu ve iletinin saptanması gerekir. Özetle ayrıntılara yer verilmez.
Bir metinde, bir konuşmada iletilenleri maddeler hâlinde, ana çizgileriyle belirlemeye not alma denir. Not alma yazı veya konuşmayı iyi anlamayı gerektirir.
Bir metin oluşturulurken başka bir yazarın yazısından ya da kitabındanalınmış parçaya alıntı denir. Alıntıda amaç, yazarın kendi düşüncelerini alanında uzman başka kişilerin düşüncelerinden hareketle daha belirgin hâle getirmek ve kanıtlamaktır. Alıntılar tırnak içinde aktarılır.
Sentez Yapma
Parçaları bir araya getirip bir bütün olarak birleştirmeye sentez denir. Sentez yazılı bir metinde elde edilen bilgilerin bir elemeden geçirilmesiylegerçekleştirilir. Bu sayede mevut bilgilerden yeni sonuçlara ulaşılabilir.
Anlatım Yöntemi Belirleme
Bir duygu, düşünce veya konuyu söz veya yazıyla bildirmeye anlatım denir. Duygu ve düşünceler farklı anlatım yöntemleriyle dile getirilebilir. Bunun için yazarın, anlatacağı konuya göre bir yöntem belirlemesi gerekir. Çünkü bilimsel bir konu ile bir olay aynı şekilde anlatılmaz. Yazar bazen açıklama yöntemine, bazen kanıtlama yöntemine, bazen öyküleme yöntemine, bazen betimleme yöntemine başvurur . Yer yer konu ve amaca uygun olarak örneklendirmelere, karşılaştırmalara, tanımlamalara, sayısal verilere başvurur. Böylece düşüncelerini kanıtlarken, betimleme yaparken veya bir olaydan söz ederken farklı anlatım yöntemleri kullanmış olur. Bu, hem anlatımı düzenler hem anlatılanların etkileyici olmasını sağlar.
Bütünlük Oluşturma
Bir metinde anlatılan konu kadar anlatılanların iyi bir planla ortaya konması da önemlidir. Yazı veya konuşmadaki bütünlük, konunun anlaşılırlığını ve akılda kalmasını kolaylaştıracaktır
Dipnot Koyma
Yazarın metinde geçen kimi bilgilerle ilgili sayfa altına veya çalışmanın sonuna konulan açıklama veya kaynak bilgisine dipnot denir. Dipnot sayesinde alıntıların aktarıldığı kaynak belirtilir. Dipnotlar, o konuda yazmak isteyenlere başvuru kolaylığı sağlar.
Kaynakça Hazırlama Yazı ya da eserin hazırlanma sürecinde yararlanılan kaynakların verildiği listeye kaynakça (bibliyografya) denir. Bu listede yararlanılan kaynakların yayınevi, yazarı, adı, yayımlandığı tarih gibi bilgilere yer verilir: SAFA, Peyami (2000), Fatih-Harbiye: Ötüken.

2. Anlatımda Tema ve Konu
KONU
Bir metinde üzerinde söz söylenen, yazı yazılan duygu, düşünce, olay veya durumlara konu denir. Konu bir yazının temelini oluşturur. Bu açıdan her şey yazının konusu olabilir. Çünkü hangi duygu, düşünce, olay veya olguyu anlatırsa anlatsın her yazının bir konusu vardır. Yazar, konudan hareketle okura vermek istediği mesajı ele alır. Dolayısıyla konu. yazarın esas anlatmak istediği düşünceyi (ana düşünce) vermek için yararlandığı bir araçtır.
Konu Türleri
Yukarıda konunun çok geniş olduğunu, her şeyin konunun sınırlan içinde değerlendirilebileceğini söylemiştik. Tam bir sınıflandırma olmasa da konuları somut ve soyut konular, bireysel ve toplumsal konular, ulusal ve evrensel konular, bilim, sanat ve kültürle ilgili konular diye sınıflayabiliriz.
Dış dünyayı görme, işitme, koklama gibi duyularımız aracılığı ile algılarız. İşte bu duyularımızla algılayabildiğimiz konular somut, algılayamadığımız konularsa soyuttur. “Çevre kirliliği, okuma oranları, ülkemizde çiftçilik” gibi konular somut; “sevgi, özlem, gurbet” gibi konular soyuttur.
Yazarın işlediği konu, bir kişiyi ilgilendirebildiği gibi toplumu veya toplumun çoğunluğunu ilgilendirebilir. “Matematiğin zayıf olması, yükseklik korkusu” bireysel bir durumdur. Ancak “plansız şehirleşme, eğitim sorunları” vb. konular toplumu ilgilendirir. Bunun yanında bir ulusu veya bütün insanlığı ilgilendiren konular da bir yazıda ele alınabilir. “Türk dilinin gelişimi” Türk ulusunu ilgilendiren bir konudur. Ancak “çevre kirliliği” insanlığın ortak sorunudur. Dolayısıyla birincisi ulusal, ikincisi evrensel bir konudur.
Konuyu Sınırlandırma
Bir metin oluşturmak için önce konuyu belirlemek gerekir. Konu belirlendikten sonra ana çizgileriyle sınırlandırılmalıdır. Konunun sınırlandırılması o konuyu dağınıklıktan, belirsizlikten kurtarır. Yazının başarısını artırır, söylenen sözlerin, ortaya konan düşüncelerin daha derli toplu verilmesine olanak sağlar. Böylece konu dışına çıkmalar, konuyu gereksiz yere uzatmalar da ortadan kalkmış olur.
Yazar, konuyu içerdiği düşünceye göre sınırlandırabilir. Okur kitlesinin özelliklerine göre sınırlandırabilir. Yine yazının türüne, yazıda kullanacağı anlatım yoluna göre de sınırlandırabilir. Örneğin bir yazının konusunun “roman” olduğunu düşünelim. Bu çok geniş bir konudur. Yazar bu konuyu “Türk romanı”, “Türk romanında Batılılaşma”, “Türk romanında etkilenilen akımlar,” “Halit Ziya nın Türk romanındaki yeri” şeklinde sınırlandırabilir. Konu, işlenen düşünce bakımından olduğu kadar bakış açısı, işlenen duygular, zaman hatta kişiler bakımından da sınırlandırılabilir.
Konu Seçilirken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Yazarın üzerine söz söylediği varlık veya kavramlar konuyu oluşturur. Konuyu seçerken bazı özelliklere dikkat edilmesi gerekir. Bunun için önce hakkında bilgi sahibi olunan bir konu seçilmelidir ve bu konuyla ilgili malzemeler toplanmalıdır. Konu, yazının kapsamına göre sınırlandırılmalıdır. Bunun yanında konuya uygun bir anlatım belirlenmelidir. Son olarak da konudan hareketle verilmek istenen ana düşünce ortaya konmalıdır.
Konunun Bakış Açısını Belirleme
Bir konuyu anlatmak kadar o konunun bakış açısını belirlemek de önemlidir. Çünkü bakış açısı sınırlandırılan yazılar, okur üzerinde istenen etkiyi uyandırır. Yoksa bakış açısındaki belirsizlik, yazıyı başarısız hâle getirebilir. Konu, farklı bakış açılarıyla ele alınabilir. Bunlar somut bakış açısı, soyut bakış açısı ve öznel bakış açısı olmak üzere temelde üçe ayrılır. Somut bakış açısında konu, beş duyudan hareketle işlenir. Bu bakış açısında işlenenleri somutlaştırma söz konusudur. Böylece yazar, anlatılanların daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır.
Soyut bakış açısında konu, zihinsel yönden ele alınır. Bu bakış açısında yazar, mantıksal yollara başvurur, akıl ve mantığa dayalı açıklamalar yapar. Öznel bakış açısında kişisel değerlendirmeler ağır basar. Yazarın olay ve olgulara bakışında kişisel düşünceleri, kendi beğenileri hâkimdir. Bilimsel yazılar, ansiklopediler, ders kitapları somut; öykü, roman, deneme gibi yazı türleri soyut ve öznel bakış açısıyla yazılabilir.
TEMA
Konuyu oluşturan öğelerden yararlanılarak okura aktarılmaya çalışılan temel duygu veya anlamlara tema denir. Bir sanat eserine, bir metne hâkim olan, o eserde işlenen görüşe de tema denir.
Tema ile konu birbiriyle karıştırılmaktadır. Tema, bir yazıda işlenen görüş veya düşüncedir. Konu ise bir yazıda temanın sınırlandırılması, daha somut hâle getirilmesidir. Öyleyse bir metin veya yazıda tema genel, konu ise temaya göre daha özeldir. Tema soyut bir düşünce, konu ise bu soyut düşüncenin daraltılarak somut hâle getirilmesidir. Örneğin “sevgi, ölüm, ayrılık…” birer temadır. Bu somut kavram ya da düşünceler metinde somutlaştırıldığında konuyu oluşturur, konu hâline gelir. Örneğin “Sevginin toplum yaşamındaki yeri, ölüm duygusunun Türk şiirindeki yansımaları” birer konudur.
Başlık
Bir yazının adına başlık denir. Bir yazıya başlık konabildiği gibi, bir paragrafa da konabilir. Bir yazının başlığı gelişigüzel konmaz. Başlık, yazıyla ilgili olmalıdır. Başlık, parçada anlatılanları kapsayıcı nitelik taşımalıdır. Başlık, konunun dışına çıkmamalı, konuyu tam olarak içine almalıdır. Konunun özeti niteliğindeki başlık, iki ya da üç sözcükten oluşmalıdır. Başlık konudan hareketle bulunduğundan öncelikle paragrafın konusunun yani paragrafta anlatılanların belirlenmesi gerekir.
Ana Düşünce
Metinden hareketle okura verilmek istenen temel düşünceye ana düşünce denir. Ana düşünce, yazıda açıklanacak olan temel yargıdır. O metnin yazılış amacıdır. Konu genel, ana düşünce ise özeldir. Yazar bir konudan söz eder ama onun bu konudan söz etmesinin temelinde o konuyla ilgili bir ana düşünceye ulaşmak, okura bu düşünceyi ulaştırmak amacı vardır. Çünkü yazar, konudan hareketle ana düşünceye ulaşır. Ana düşünce, konudan hareketle vurgulanmak istenen düşünce olduğundan bu düşünceyi bulmak için Bu parçada asıl anlatılmak istenen nedir?” sorusunu sormalıyız. Bu soru, parçadaki ana düşüncenin bulunmasını kolaylaştıracaktır.
3. Anlatımda Sınırlandırma
İyi bir iletişim, gönderici ile alıcı arasındaki ilişkiye bağlıdır. Bu iletişimde iletinin, kanalın, dönütün, bağlamın payı vardır. Bunun yanında iletişimde başarı, iletinin yani konunun seçilmesi, sınırlandırılması ve somutlaştırmasına bağlıdır.
Yazar, önce konuyu yani neyi anlatacağını belirlemelidir. Bu, kişisel, toplumsal, bilimsel, evrensel bir konu olabilir. Konuyu seçtikten sonra sınırlandırmalıdır. Yazarın konuyu sınırlandırması, konunun iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Çünkü kapsamı belirlenmemiş bir yazı okuru sıkar, onun dikkatini dağıtır. Aynı zamanda iletiyi etkisiz hâle getirebilir. Bu açıdan yazar, konuyu işlerken amacım belirlemeli, bu amaç doğrultusunda konuyu sınırlandırmalıdır.
Başlık ve anlatım türü de konuyu sınırlanma yöntemlerindendir. Çünkü başlık, yazının konusunu sınırlandırır, ana düşüncesini çağrıştırır. Konumuz “tiyatro” olsun. Bu, çok geniş bir kavramdır. Bu kavramı genelden özele doğru sınırlandırabiliriz: “Türk tiyatrosu, Millî Edebiyat Döneminde Türk tiyatrosu, Faruk Nafiz Çamlıbel’in tiyatro eserleri vb.”
Temanın soyut bir kavramdır. Soyut temalar; kişi, yer, zaman, durum bildiren dil birlikleriyle sınırlandırıldığında somut hâle gelir. Bunun dışında başlık, anlatıcının tavrı ve amacı da temayı somutlaştıran unsurlardır. Demek ki konunun somutlaştırmasında yazı türlerinin önemli bir yeri vardır. Çünkü şiir, deneme, hikâye gibi yazı türleri aracılığı ile konu somutlaştırılabilir. Bir yazar roman, hikâye veya tiyatro ile, bir şair şiirle konuyu somutlaştırabilir.
4. Anlatımın ve Anlatıcının Amacı
Başarılı bir anlatımda yazarın, yazının amacının belirlenmesi önemlidir. Yazının yazılış amacı ana düşünceyi oluşturur. İster makale, ister deneme, ister şiir olsun her yazı bir ileti aktarır okura. Yazar amacını belirledikten sonra bu amaca göre bir üslup yani anlatım seçmelidir.
Sanatçının işleyiş ve anlatış tarzına üslup denir. Üslup sanatçının dili kullanışı, sözcükleri seçimi, cümleler kullanma şekli kısacası anlatımıdır. Sanatçı, “aşk” konusunu işleyecekse ona göre, “trafik” sorununu işleyecekse ona göre, felsefi bir düşünceyi işleyecekse ona göre bir anlatım tarzı belirler. Üslubu belirledikten sonra söyleyeceklerini saptamalı, konuyla ilgili gerekli araştırmaları internet, ansiklopedi, kitap gibi değişik kaynaklardan yapmalı, yerine göre gözlemlerden yararlanmalıdır.
Yazıya başlamadan önce yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin nasıl olacağını, yani yazının iskeletini oluşturmalıdır. Giriş bölümünde konuyu açıklamalı, gelişme bölümünde konuya açıklık getirmeli, yardımcı düşünceleri konuyu ve ana düşünceyi verecek şekilde ortaya koymalıdır. Sonuç bölümünde ise yazıda ele alınan düşünceleri bir sonuca bağlamalıdır. Bütün bu hazırlıklar yapıldıktan sonra yazıya giriş yapılabilir.
5. Anlatımda Anlatıcının Tavrı
Anlatımda başarı, işlenen konu, üslup kadar anlatıcının tavrı ile de doğru orantılıdır. Bir olay, bir durum karşısında kişinin takındığı davranışa tavır denir. Anlatıcı, konuyu işlerken öznel ya da nesnel, somut ya da soyut, doğrudan ya da dolaylı bir anlatım seçebilir. Dolayısıyla anlatımı, anlatıcının seçtiği bu tavır belirler.
Öznel anlatım:
Kişiden kişiye değişen yargıların kullanıldığı anlatıma öznel anlatım denir. Öznel anlatımda yargılar kanıtlanamaz. Çünkü söyleyenin beğenilerini, duygu ve yorumunu taşır. Öznel anlatım daha çok, edebî metinlerde kullanılır. “Bu şirin sahil kasabası yaz aylarında kalabalıklaşır.” cümlesinde öznellik vardır. Burada “şirin” sözü kişisel bir ifadedir. Bir başkası bu kasabayı “şirin” bulmayabilir.
Nesnel anlatım:
Kişiden kişiye değişmeyen yargıların kullanıldığı anlatıma nesnel anlatım denir. Nesnel anlatımda yargıların doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanabilir. Çünkü bu anlatımda söyleyenin beğenileri, duygu ve yorumu yer almaz. Nesnel anlatım bilimsel metinlerde kullanılır. “Bu sahil kasabası yaz aylarında kalabalıklaşır.” cümlesinde ise nesnellik vardır. Cümlede kişisel duygu ve düşünceye yer verilmemiştir.
Doğrudan anlatım:
Anlatıcının kendi gözlem ve deneyimlerine yer verdiği veya bir kişinin sözünde herhangi bir değişiklik yapmadan yaptığı aktarmaya doğrudan anlatım denir.
Okul müdürü: “Okullar 16 Haziranda tatile girecek.” dedi, cümlesi doğrudan anlatıma örnektir. Çünkü yukarıdaki cümle, herhangi bir değişikliğe uğramadan aktarılmıştır.
Dolaylı anlatım:
Anlatıcının, bir kişinin sözlerini, değişiklik yaparak aktarmasına veya duyduklarını, öğrendiklerini ifade etmesine dolaylı anlatım denir. Bu anlatımda kişi, aktaracağı sözde kendine göre söyleyiş değişikliği yapar.“Müdür, okulların haziranda tatile gireceğini söylemiş.” cümlesinde ise dolaylı anlatım vardır. Cümlede bazı değişiklikler yapılmış (okulların, gireceğini) fakat cümlenin anlamında bir değişme olmamıştır.
Somut anlatım:
Yazarın, okurun beş duyusuna seslenen bir anlatım kullanmasına somut anlatım denir. Somut anlatımla yazar, okurun daha çok görme, işitme, koklama, duyma ve tatma duyularına seslenir. “Çocuklar bahçede top oynuyor.” cümlesinde gözlemler aktarılmıştır. Somut anlatımdır.
Soyut anlatım:
Yazarın, duygu veya düşünceyi beş duyu ile algılanamayan kavramlardan hareketle anlatmasına ise soyut anlatım denir. “Oyun oynayan çocukların tatlı neşesi ve coşkusu hepimizi sardı.” cümlesinde duygular aktarıldığından soyut bir anlatım vardır.
Soyut bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla somut bir anlam kazanmasına somutlama; somut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesiyle soyut anlam kazanmasına soyutlama denir.
Kişiye göre anlatım:
Kişiye göre anlatımın birinci ve üçüncü kişili anlatım olmak üzere iki çeşidi vardır.
Birinci kişili anlatımda, çoğunlukla olayların kendi çevresinde döndüğü ya da kendisine bağlandığı asıl kişi vardır. Bu anlatımda “ben ve biz” sözcükleri kullanılır. Kişi başından geçenleri, gözlem ve izlenimlerini yazar olarak aktarır.“Sabah erkenden kahvaltımı yaptım ve deniz kenarına balık tutmaya indim”, cümlesinde birinci kişili anlatım vardır.
Üçüncü kişili anlatımda, çoğunlukla “sen, siz, o ve onlar” sözcükleri kullanılır. Bu anlatımda yazar, başkalarından, onların yapıp ettiklerinden bahseder.“Sabah erkenden kalkıp kahvaltısını yaptı, araç ve gereçlerini alarak deniz kenarına balık tutmaya indi.” cümlesinde ise üçüncü kişili anlatım vardır.

6. Anlatımın Özellikleri
İyi bir anlatım birçok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. İyi bir anlatımda seçilen konunun, konunun sınırlandırmasının, yazarın amacının, bakış açısının payı kadar anlatımın dil ve biçim özelliklerinin de rolü vardır. Anlatıcı, sözcükleri yerinde kullanmalı, yanlış anlaşılmalara yer vermemelidir. Konuşma dilinde yerel sözcükler kullanıldığından yazılarında yazı (kültür) dilinin sözcüklerini tercih etmelidir. Dili güzelleştirme ve zenginleştirme adına deyim ve atasözlerinden yaralanmalı, argo ve kaba sözlerden kaçınmalıdır. Duygu ve düşüncelerini kısa ve öz bir şekilde vermeli, gereksiz sözcüklerden kaçınmalıdır.
Bunun yanında iyi bir anlatımda bulunması gereken açıklık, duruluk, tutarlılık, akıcılık gibi niteliklere önem vermelidir. İyi bir anlatımın temel nitelikleri şunlardır:
Açıklık:
Anlatımın herhangi bir kuşku ya da belirsizliğe yol açmayacak şekilde oluşturulmasıdır. Açıklığın temelinde söz veya yazıların kolay anlaşılması yatmaktadır. Bir yazının açık olması için sözcükler, söz öbekleri, deyimler anlamına uygun olarak kullanılmalı, noktalama işaretleri yerinde kullanılmalıdır.
Akıcılık:
Anlatımda herhangi bir duraksamaya yol açacak hiçbir unsura yer vermeme, yazıyı rahat okunacak şekilde yazmaktır. Akıcılık, ahenkli bir anlatımla, söylenmesi kolay sözcüklerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Yer yer devrik cümlelere yer vermek de akıcılığı sağlamada önemlidir.
Duruluk (Yalınlık):
Duruluk, anlatımda gereksiz sözcüklere yer vermemedir. Duru anlatımda cümleler gereksiz olarak uzatılmaz, cümlede herhangi bir işlevi olmayan sözcüklere yer verilmez. Duygu, düşünce, olay veya durumlar gerektiği kadar sözcükle, eksiksiz bir şekilde anlatılır. Duru anlatımda yazının doğallığını bozan aşırı süslü ifadelere yer verilmez.
Tutarlılık:
Tutarlılık, duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişkiye yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir şekilde verilmesidir. Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini destekler, daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur arasındaki iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur tarafından kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru orantılıdır.


7.Anlatımın Oluşumu
Anlatım şiir ve düzyazı olmak üzere ikiye ayrılır. İster şiir ister düzyazı olsun bir metnin oluşumunda o metni oluşturan parçaların dil bilgisi kurallarına, akla ve mantığa uygun olması gerekir. Buna metnin bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyumlu olması da diyebiliriz.
Bağlaşıklık, metindeki dil öğelerinin dil bilgisi kurallarına uygun olarak yan yana getirilmesidir. Buna dil bağlantısı da diyebiliriz.
Bağdaşıklık, dil öğelerinin ifade ettiği durumlar arasındaki anlam bağıntısıdır. Buna tutarlılık da denir. Öyleyse cümle, paragraf ve metinler bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyumlu olarak oluşturulmalıdır. Bir metinde bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyulması bağdaştırma, bağlam ve hâlin gereği gibi kavramların daha iyi bilinmesine bağlıdır.
Bağdaştırma, sözcüklerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana getirilmesidir. Bağdaştırmalar dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşturulursa buna alışılmış bağdaştırma; birbiriyle uyuşmayan kelimelerle yapılırsa buna da alışılmamış bağdaştırma denir. Yaygın olarak kullanılan “sıcak havalar, kara gözler, dilsiz insanlar” gibi günlük dilde kullanılan sözler alışılmış bağdaştırmadır. Günlük dilde kullanılmayan “yitik düşler, hayal demeti, dilsiz taşlar, korkunun sıcak nefesi” gibi sözler alışılmamış bağdaştırmadır.
Bağlam, bir cümle veya metinde söz ve söz öbeklerinin bulunduğu yere göre anlam kazanmasıdır.
“Çocuğun kara saçları dikkatimi çekti.” cümlesinde “kara” sözcüğü “renk” anlamında, “Kara günümüzde yanımızda o vardı sadece.” cümlesinde “kara” sözcüğü “kötü, sıkıntılı” anlamı kazanmıştır. İşte bu, bağlamdır.
Hâlin gereği, bir cümle veya metinde sözün bağlama uygun bir şekilde kullanılmasıdır.
Güzel bir ev alana 
“Güle güle oturun.” demek hâlin gereğidir.
İyi bir anlatımda bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyulmalıdır. Yoksa metinde anlatım bozuklukları oluşur. Cümlede anlam ilişkilerine dikkat edilmemesi anlamsal, dilbilgisi kurallarına uyulmaması ise yapısal anlatım bozukluklarına neden olur.
Anlamsal Anlatım Bozuklukları
Anlamsal bozukluklar, bağdaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır.
“Kitapları raflara gelişigüzel, özensizce sıralamışlar.” cümlesinde de gereksiz sözcük kullanılması, anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
“Annemin dokuduğu patiği çok beğendim.” cümlesinde sözcüğün yanlış anlamda kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Çünkü “dokuduğu” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük “halı, kilim” gibi sözcüklerle birlikte kullanılır. Söz konusu “patik” olduğuna göre bu cümlede “örmek” sözcüğünün kullanılması gerekirdi.
“Bir haftalık turistik yerlere gezi düzenleyeceklermiş.” cümlesinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. “Bir haftalık” sözü yanlış yerde kullanıldığından cümlede “turistik yerlerin bir haftalık olduğu” anlamı vardır. Oysa kastedilen anlam, bu değil, “gezinin bir haftalık olduğu”dur. Bu yüzden “Bir haftalık” sözü, “gezi” sözcüğünden önce kullanılmalıdır.
“Bu akşam eve kesinlikle geç gelebiliriz.” cümlesinde anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “kesinlikle” sözcüğü ile “gelebiliriz” yüklemi anlamca çelişmektedir. Çünkü bu sözcüklerden “kesinlikle” sözcüğü kesinlik bildirirken “gelebiliriz” yüklemi ihtimal anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla bu iki sözcüğün aynı cümlede kullanılması anlatım bozukluğuna neden olmuştur.
“Dikkat et yoksa ayağınız kırılabilir hatta burkulabilir.” cümlesinde mantık hatasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “hatta” sözcüğü derecelendirme bildiren durumları aktarırken kullanılır. Bu cümleden “kırılmanın” daha ileri durumunun “burkulma” olduğu anlaşılmaktadır. Oysaki “kırılma”, “burkulmadan daha önemli, daha tehlikeli bir durumdur. O hâlde bu iki sözün yerini değiştirmek gerekir. Buna göre cümleyi,
“Dikkat et yoksa ayağın burkulabilir hatta kırılabilir.” şeklinde söylemeliyiz.
“Defterini kimse görmemiş.” cümlesinde anlam belirsizliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “Defterini” sözcüğünün aldığı ekler, ona hem II. tekil, hem III. tekil kişiye ait olma anlamı katmaktadır. Yani sözcükte hem “senin defterini” hem “onun defterini” anlamı vardır. Kişi yönünden bu belirsizliği ortadan kaldırmak için cümlenin başına “senin” veya “onun” zamirini getirmek gerekir.
Yapısal Anlatım Bozuklukları
Yapısal bozukluklar, bağlaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır.
“Ressam, doğaya farklı bir gözle bakıp tablosuna aktarır.” cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede “doğaya” dolaylı tümleci, “bakmak” ve ‘aktarmak” fiilleri için ortak düşünülmüş. Bu yüzden cümlede “doğaya … bakıp, doğaya tablosuna aktarır” anlamı vardır, “doğaya tablosuna aktarır” bölümünde “doğaya” dolaylı tümleciyle “aktarır” yüklemi uyuşmamaktadır, “aktarır” fiili nesne istemektedir. O hâlde “tablosuna” sözcüğünden önce “doğayı” veya “onu” nesnesini getirmek gerekir.
“Bu insanları küçümseyeceğinize yardım edin.” cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “küçümsemek” ve “yardım etmek” fiilleri vardır. “Bu insanları” nesnesi iki fiil için de ortak kullanılmıştır. Ancak “Bu insanları… yardım edin” denmez, “yardım etmek” fiili dolaylı tümleç istemektedir. Dolayısıyla “yardım edin” yükleminden önce “onlara” dolaylı tümleci getirilmelidir.
“Sararan yapraklar, dallardan usulca düşüyorlar.” “Koyunlar, gölden su içiyorlar.” cümlelerinde de özne-yüklem uyuşmazlığı vardır. Çünkü insan dışındaki varlıkların çoğulları özne olduğunda yüklem tekil olmalıdır.
“O gün sınıfta bir ben bir de arkadaşım Ali vardı.” cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğundan doğan anlatım bozukluğu vardır. Cümlenin öznesi “ben ve arkadaşım Ali” kişileridir. Yüklem ise üçüncü tekil kişiye göre çekimlenmiştir. Bu durumda “arkadaşım Ali vardı” doğru ama “ben vardı” yanlıştır. Yüklem “bir ben bir de arkadaşım Ali” kişilerini kapsayacak biçimde, yani birinci çoğul kişiye göre (vardık) çekimlenmelidir.
“Bu tabloları kimse beğenmedi, kıyasıya eleştirdi.” cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğu vardır, “kimse” öznesi, olumsuz cümlelerde kullanılır ki cümlenin ilk yüklemi olumsuzdur. Yani “Kimse … beğenmedi” ifadesi doğrudur. Ancak özne, ikinci cümlenin yüklemi ile uyumlu değildir, “kimse… eleştiriyor” ifadesinde bozukluk vardır. İkinci cümlenin yüklemi olumlu olduğuna göre öznenin de buna uygun olması gerekir. Bu durumda ikinci cümleye “herkes” öznesini getirmek gerekir.
“Sağlık ve ekonomik alanda çalışmalar yapılıyor.” cümlesinde tamlama yanlışlığı vardır. Çünkü cümlede “sağlık” sözcüğü isim. “ekonomik” sözcüğü sıfattır, “ekonomik alanda” denebilir ancak “sağlık alanda” denemez. Bunun yerine “sağlık alanında” denebilir.
“Bu ilaç, gribin kısa sürede iyileşeceğini sağlıyor.” cümlesinde ek yanlışlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “iyileşeceğini” sözcüğünde “-ecek” sıfat-fiil eki yerine, “-me” isim-fiil eki kullanılmalıdır. Yani sözcük “iyileşmesini” olmalıdır.
“Yazılarını sanat dergilerini göndermeyi ne geçmişte ne günümüzde düşünüyorum.” cümlesinde yüklem eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır, “günümüzde düşünüyorum” ifadesinde bir bozukluk yoktur ancak “geçmişte düşünüyorum” denmez. Demek ki “geçmişte” sözcüğünden sonra “düşünmedim” yüklemini getirmek gerekir.
“Düşünceleri mantıklı ama uygulanabilir değildi.” cümlesinde ek fiil eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “düşüncelerin mantıklı olduğu” anlatılmak istenmiştir. Buna göre cümledeki anlatım bozukluğunu gidermek için “mantıklı” sözcüğüne ek eylem getirmek gerekir.
“Ne kadar dilekçe yazıldıysa da, her nereye başvurulduysa da bir sonuca ulaşamadı.” cümlesinde çat uyuşmazlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede “yazıldıysa, başvurulduysa” fiilleri edilgen çatılıdır, “ulaşamadı” fiili ise etken çatılıdır. İki edilgen, bir etken fiil olduğuna göre, azı çoğa dönüştürmek gerekir. Yani etken fiil, edilgen yapılmalıdır.

8. Anlatım Türlerinin Sınıflandırılması Metinlerde yazının türüne ve amacına göre farklı anlatım türleri kullanılır. Bunlar öyküleyici, betimleyici, emredici, destansı, öğretici, açıklayıcı, tartışmacı, kanıtlayıcı, mizahi… gibi anlatım türleridir. Bir metinde bunlardan bir ya da birkaçı kullanılabilir.
1.                        Öyküleyici Anlatım
2.                        Betimleyici Anlatım
3.                        Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım
4.                        Destansı (Epik) Anlatım
5.                        Emredici Anlatım
6.                        Öğretici Anlatım
7.                        Açıklayıcı Anlatım
8.                        Tartışmacı Anlatım
9.                        Kanıtlayıcı Anlatım
10.                     Düşsel (Fantastik) Anlatım
11.                     Gelecekten Söz Eden Anlatım
12.                     Söyleşmeye Bağlı Anlatım
13.                     Mizahi Anlatım